18.9.09

bir yoldur göçebe hayatlar




ahmet esmer'e teşekkürler




Çoluk çocuk, genç-yaşlı kadınlı erkekli bir insan seli ve kağnılardan oluşan bir toz bulutu yarı ağlamaklı çoğu ağlamaktan bitap bir kafile halinde ilerliyorlardı. Sarı kafasında iki küçük koyu nazar boncuğu parlayan Salih bütün bu olup bitene ve biteviye giden yola anlam veremeden anasının sırtında sessizce ağlamadan izliyordu gökyüzünü. Bir yere yetişecekmişçesine telaşlı olmasalar da bir an önce oldukları yerde olmamalıydılar, gitmeliydiler gece gündüz, nereye gittiklerini çok azının hatırladığı ve birçoğunun hiç bilmediği o yere doğru. Güçleri tükenene değin gidebildikleri kadar hiç durmadan gitmeliydiler. Yol bitmek bilmiyordu. Yorgundu insanlar hiçbir yere gitmek istemeyecek kadar, yinede gitmeliydiler, birçoğunun o hiç bilmedikleri yere. Gitmeliydiler istenmedikleri o yerden.
Ali’den olma Emine’den doğma küçük Salih yol alıyordu akıbetini hiç bilmeden Gülcemal’e doğru yol alıyordu tüm kağnılar ve yangında ilk kurtarılacak anılarıyla beraber insanlar. Derken tükendi bazıları, tükendi kağnı arabalarını çeken hayvanlar, kıyı görülmeden sığınılacak limanlar ardılar. Birçoğu dayanabilirken dayanamayanlarda oldu bu ansız amansız yolculuğa, yarı yolda kalanlar oldu. Uyandığında küçük Salih bir an yalnız sandı kendini şu koca dünyada. Hissedemedi sıcaklığını anasının. Bir kağnıya bindirilmişti solgun bedeni Emine’nin kenara sokuşturulmuş bebesiyle beraber kat edecekti geri kalan yolu. Çok sürmedi Salih’in kağnıdaki yolculuğu. Aldılar yengesine verdiler, ardından ağabeyi taşıdı. Bir süre sonra elinden kim tutu kim sürükledi bilinmiyor. O koca iki mavi göz hep birilerinin yakasına koluna kanadına bir nazar boncuğu gibi ilişip devam ediyordu ilerlemeye ta ki sahibi yorulup devredecek birini bulana dek. Kim tutuyordu elini en son kim çekiştiriyordu küçük bedenini bilinmeze doğru artık umurunda değildi küçük Salih’in kimse durmuyordu, o da durmamalıydı. Yolda kalanlar vardı, yola çıkamayanlar gibi yolun sonunu göremeyecekler gibi. Ağlıyordu tüm bebeler ve çocuklar açlıktan, az kalmıştı doyacaktı karınları, bir parça çavdar ekmeği ve suyla, az kalmıştı o sığınılacak limana…

4 yorum:

Berrin dedi ki...

bekliyoruz..

malikocas dedi ki...

birinci bölümü nerdeyse bitirmek üzereyim çok kısıtlı zamanım sadece geceleri intenete girebiliyorum o nedenle biraz düşündüğünden de uzun sürdü yazmam şu an da adanadayım o nedenle bir kaç gün daha ekliyemiyeceğim üzgünüm...

Dişi Geyik dedi ki...

benimde bir motosikletim olsun istiyorum ve yollarım olsun kendi içime de yolculuk edebildiğim,sabırsızlıkla bekliyorum...

malikocas dedi ki...

umarım en kısa zamanda dilekleriniz gerçekleşir ve hayal ettiğiniz yolculuklara doğru gaz açarsınız...